Hamdi Topçuoğlu / Bargilya

 

 Kahveci : Hamdi Topçuoğlu

BARGİLYA’NIN ALLI TURNALARI

Bodrum’da bitmeyen tek şey “güzellik”tir. Burada hava güzeldir: Buranın ilk adının Zephyria, yani Asraios ile Şafak Tanrıçası gül parmaklı Eos’un oğlu “Batı Yeli” Halikarnas Balıkçısı’nın söyleyişiyle “Ezeli ve ebedi bahar meltemleri diyarı” olması boşuna değildir.

Burada yağmurlar bile başka yağar. Bir bakarsınız güneş, bulutlarla köşe kapmaca oynayan yaramaz bir çocuktur. Bir bakarsınız, sevdiğinden yüz görümlüğü isteyen taze gelin. Bir bakarsınız ufkunuzda ışıltılar dökülmektedir: Yağmur mudur, gelin telleri midir anlayamazsınız.

Burada su turkuazdır, cam göbeğidir, tirşedir, gümüştür. Burada tek damla yağmurda yeşil örtünür dağlar, tepeler…Hani burada kayalarda bile çimen biter, çiçek açar desek, abartma yoktur sözlerimizde.

Burada insan güzeldir: Dosttur, arkadaştır; vefalı ve kadirşinastır. İşte onlardan biri de Bellerophon’dur.

Derler ki, Barglos’la Bellerophon can ciğer iki arkadaşmış. Bir gün Bellerophon’un kanatlı atı Pegasus, yiğit Barglos’u teperek öldürmüş. Bellerophon arkadaşının ölümüne çok üzülmüş. Hem acısını dindirmek hem de arkadaşının adını ölümsüzleştirmek için bir kent kurmaya karar vermiş. Kim bilir belki Pegasus, soluklanmak için buraya konduğu için, belki ağaçların, kuşların, balıkların bir arada birbirlerini yaşatarak, yaşadıkları yer olduğu için Bellerophon, şehrini bu cennet parçasına kurmuş ve adına da Bargylia demiş. Bargylia sikkelerinin bir yüzünde Pegasus tasviri olması da bundanmış.

Bu hafta sonu Herodot 3. Yaş Akademisi Derneği’nin geleneksel gezisi Bargylia’da yapacağız. Bizi Bargylia’ya götüren yalnızca antik kentin öyküsü değil kuşkusuz.

Kaç gündür Hacı Taşan’dan Neşet Ertaş’a, Zeki Müren’den Zerrin Özer’e… Neredeyse diline türkü dolanan herkesin söyledi Alı Turna türküsü dilimizde:

Allı turnam bizim ele varırsan,
Şeker söyle kaymak söyle bal söyle
Eğer bizi sual eden olursa
Boynu bükük benzi soluk yar söyle
Gülüm gülüm, kırıldı kolum…
….


Çünkü “Gelecekler mi, gelmeyecekler mi?” sorularımızın yanıtını nihayet almıştık. Aralık ayının ilk soğuklarıyla flamingolar gelmişti. İşte şimdi flamingoları, yok yok allı turnaları izlemeye gidiyorduk.

Bodrum’dan ince bir yağmurla yola çıkıyoruz. İçimizde yağmurun geziyi tatsızlaştıracağı endişesi yok. Yeter ki allı turnalar orada olsun ve semahlarını seyredelim. Ta japonya’dan Anadolu’ya tüm doğu halklarının turnaları neden kutsadığını anlamaya çalışalım.

– Japon kızı Sadako’nun “Kağıttan bin turna kuşu” öyküsünü biliyor musun?

– Kağıttan bin turna kuşu yaparsan dileğin kabul olurmuş.

– 637. turna kuşunu yapabilmiş. Atom bombasının sebep olduğu kanserle baş edememiş.

– Aleviler Turnayı kutsal sayarlarmış… Pir Sultan’ın şu dizelerini başka nasıl yorumlayabiliriz?

Hazreti Şah’ın avazı
Turna derler bir kuştadır
Asası Nil deryasında
Hırkası bir derviştedir.


– Turnalar tek eşli ve gururları için yaşayan hayvanlarmış. Eğer eşlerini kaybederlerse bir daha topluluklara karışmazlarmış. Bir turna avlayan avcı, aslında iki turnanın ölümüne sebep olurmuş. Çünkü geride kalan eş intihar edermiş…

– Eski Mısır’da Terzi Hermes’in turna başlı olarak resmedilmesi neyin işaretidir ki?

Güvercinlik’i geçip tepeden sallandığımız anda görüyoruz onları. Tam da izleyebileceğimiz yere yakın kümelenmişler. İçimizde tanımsız bir sevinç. Çünkü iki gün önceki fırtınada birden yitivermişlerdi. Gümüş mavisi sularda pembe beyaz tüyleriyle bu kadar uzaktan bile alımlılar. Çok şanslıyız, çok…

Burası Tuzla. Milas’tan Bodrum’a gelirken denizi ilk gördüğümüz yer.. Bölgenin en önemli akarsuyu Mazı Çayı, Mandayla Körfezi’ne buradan ulaşıyor. Son yıllarda golf turizmi sevdalılarının göz diktiği önemli bir sulak alan burası. Evliya Çelebi’nin anlattığına göre biz zamanlar bu yörenin en kaliteli tuzu buradan elde edilirmiş. Tuzla’nın körfeze bağlandığı dar boğazın ağzında dalyan var. Köyde yenilen o lezzetli balıklar işte buradan tutuluyor. Burası yalnız allı turnaların değil, karabatakların, yaban kazlarının, mekelerin, balıkçılların da uğrak yeri.

Bir değnek gibi ince bacakları, upuzun boyunları ve bir kepçeyi andıran gagalarıyla bütün gün kavgadan, gürültüden uzak karides, yengeç, midye gibi canlıları bulmak için çabalayan bu doğa harikası binlerce kuşu seyretmek gerçekten keyif verici. Onları ürkütmemek için kendi aramızda fısıltıyla konuşuyoruz. Ancak bataklık içine yapılmış evlerdeki köpek havlamaları onlar için bir işaret olmalı. Derin ve boğuk seslerin oluşturduğu bir uğultuyla yavaş yavaş ötelere doğru çekiliyorlar. Kanatlarını açtıkları zaman sundukları muhteşem kırmızı, siyah, pembe ve beyazın harmanlandığı renk cümbüşünü izlemeye bayılsak da uçmalarını istemiyoruz. Burası onların yurdu, evi… Biz misafiriz; ev sahiplerini rahatsız etmeye hakkımız yok.

Tuzla’nın girişinde Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün “Metruk Tuzlası Sulak Alan Koruma Bölgesi” levhası var. Bölge 12.10.2004 tarihinde koruma bölgesi ilan edilmiş. Ne var ki bataklığın neredeyse içine yapılan konutlar iş yerleri bizi, ister istemez kuşkuya düşürüyor. Üstelik sulak alanı ortadan ikiye ayıran yol tuzlanın önemli bir bölümünün kurutulmasına yönelikmiş gibi bir izlenim veriyor.

Yağmur çisim çisim. İçimize ferahlık veren havayı soluyarak antik Bargylia’ya doğru yürüyoruz. Kimimiz suyun an an değişen rengini konuşuyor, kimimiz balıkçılların, kazların karabatakların resimlerini çekme telaşında.

Bargylia, Tuzla’ya ve Mandayla Körfezine hakim deve hörgücü gibi birbirini izleyen iki tepe üzerine kurulmuş. Kimi özellikleriyle Leleg yerleşimi izlerimi verse de önemli bir Karia liman kentiymiş. Prof. Bilge Umar, Bargylia sözcüğünün M.Ö. 2000 de Luwi veya M.Ö. 1000’de Karia dilinden gelmiş “yüksekteki yer” anlamında bir sözcük olduğunu belirtiyor. Bizanslı Stephanos’a göre Bargylia’nın eski ismi “Andanos” muş. Burada henüz kazı çalışması yapılmamış. Ancak 3.500 kişilik tiyatrosu, kent meclis binası, agorası ve diğer yapılar ayağa kaldırıldığında Bodrum’a yolu düşen herkesin mutlaka görmek isteyeceği bir yer olacağı kesin.

Bir ay öncesine dek çalı çırpı dolu alanlar temizlenince anıtsal yapıların kalıntıları daha da belirginleşmiş. Daha ilk yağmurlarla yeşeren bin bir çeşit ot, adasoğanları, sütleğenler şehrin kalıntılarını yeşil bir yorgan gibi örtmüş. Elimizdeki antik dönem kent planını daha açık okuyabiliyoruz.

– Bu insanlar bizden daha zevkliymiş. Şehir kurdukları yere baksanıza!

– Bu şehrin ayağa kalktığını hangimiz görebilir acaba?

– Bunca güzelliğin üstüne bir çay içmek gerek….

– Çay yetmez. Buradan balık yemeden dönmek olmaz.

Kimimiz yazdan kalma kamış çardak altında çay içerken, kimimiz köy pazarına dalıyoruz.
Her şey taze. Hele güler yüzlü, sıcak kanlı köylülerle hasbıhal etmek bu yörenin deyimiyle tam da ” ballı börek”. Ancak yağmur:

– Haydin bakalım diyor. Size güzellikleri yaşamak için gerekli zamanı verdim. Şimdi benim toprağı doyurmam gerek.

Buğulanan camları sile sile geçiyoruz geldiğimiz yoldan. Dedik ya burası Bodrum. Burada bitmeyen tek şey güzellik…

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com