102. yılında CUMHURİYET’in devrim ve değerlerine saygıyla.
Osmanlı döneminde donanmanın önceliği ve öncülüğü söz konusuydu; gemi inşa sanayinin yönünü askeri amaçlar belirlemekteydi. Teknolojik değişimin gemi inşa alanında neden olduğu dönüşüme kadar, Osmanlı bu konuda kendi kendine yeterliliğini korumuştu.
Özellikle 19’uncu Yüzyılda daha da somutlaşan teknolojik dönüşüm, kaçınılmaz olarak Osmanlı gemi inşa sanayinin dışa bağımlılığını beraberinde getirdi. Donanmanın ihtiyacı olan gemiler diğer ülkelerden satın alındı, yabancı uzmanlara ihtiyaç duyuldu.
Cumhuriyet döneminde kendi kendine yeterli bir ekonomi yaratma hedefi, sanayileşmeyi bir zorunluluk haline getirdi. 1930’ların özgün koşullarında devlet eli ve öncülüğünde sanayileşme atılımı başlatıldı. Bu süreçte ülkenin ihtiyaç duyduğu temel malların, ülke kaynakları ile ve ülke içinde üretimi stratejisine dayanan planlar çerçevesinde bir sanayileşme hareketi gündeme geldi.
Genç Türkiye Cumhuriyeti, ilk gemilerini 1930’larda inşa etti.
CUMHURİYET’İN İLK GEMİLERİnin öyküsü, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ifadesiyle “dış pazarlardan satın alınan gemilerle donanma yapılamadığını” bilenlerin; “topraklarının ucu deniz olan bir ülkenin hududunu, halkının imkân ve kabiliyeti çizer“ diyen dönemin Başvekili Celal BAYAR’ın işaret ettiği kabiliyeti, gemi inşaatı alanında ortaya çıkarıp yetkinleştirmeye, bu imkânı yaratıp geliştirmeye ömrünü adamış başta Ord. Prof. Ata NUTKU olmak üzere bilim adamlarımızın, öğretmenlerimizin, mühendislerimizin ve işçilerimizin öyküsüdür.
CUMHURİYET’İN İLK GEMİLERİ, bir avuç insanın, zamanla, yoklukla, politik zorluklarla, karşılarına çıkan sayısız engelle yılmadan, yorulmadan mücadelelerini anlatan ve sonunda inanç ve azmin ve birbirlerine inanan insanların neleri başarabileceğini kanıtlayan bir başarı öyküsü olarak; bugün gururla izlediğimiz MİLGEM yani Milli Gemi’ye ulaşan yolun başlangıcını oluşturmuşlardır.