Ada, Bozcaada, Gökada

Ada,  Bozcaada, Gökada

…ve Tanrı Tenedos’u yarattı ki insanlar daha uzun yaşayabilsin. Herodotos

Dimitri Kakmioğlu, “Anayurt” adlı kitabının bir bölümüne böyle başlıyor. Gerçekten Heredot böyle diyor mu bilmiyorum; ama adanın Ege tarihinde çok önemli yeri olduğu bir gerçek.

Homeros’un dillendirdiğine göre Akhalar, kaçar gibi yapmış ve adanın arkasına saklanmışlar. Savaşı kazandıklarını sanan Truvalılar derin bir uykuya dalmış. Tahta atın içinden çıkan elli savaşçı, Truva’nın kapılarını Akhalara açmış. Akhalar savaşı kazanmış.

Bozcaada Çanakkale savaşlarında da Fransızların üssüymüş. Yaralılar burada tedavi edilir, burada dinlenirlermiş.

Osmanlı döneminde de adanın sürekli el değiştirmenin gerekçesi de buranın stratejik önemi. Çünkü Bozcaada, Çanakkale Boğazı’nın gözetlenmesi ve denetimi için olmazsa olmazların en önemlisi.

Odunluk İskelesinden kalkan arabalının yolcuları, arabalı daha limana girmeden ayaklanıyor. Kapaklar rıhtıma değer değmez bir koşuşturma başlıyor. Herkes sanki adada bir yer kapma yarışında. Yaşlı bir adam, birçoklarının duymadığı, duyanların da gülümseyip geçtiği bir sesle: “Merak etmeyin, adada size de yer bulunur.” diye söyleniyor. İhtiyarın sözlerinin 36.000 metre karelik bir adayla ilişkisi ne kadar çözemiyorum. Ama 10 yıl önce geçtiğim Kuzey Ege sahillerindeki akıl almaz kıyı yapılaşmasını ve trafiği hatırlayınca bu ada bu denli baskıya ne kadar daha dayanabilir diye düşünmeden edemiyorum.

İskelenin karşısındaki park tıklım tıklım, yolcuların birçoğu parka yöneliyorlar. Adalıların buluşma yeri burası olsa gerek. Biz de parka yöneliyoruz. Haluk Şahin, eşi Belgin Hanım ve Bozcaada Derneği yönetimi karşılıyor bizi. Oturup bir şeyler içiyoruz. Benim tercihim koruk suyu. Üzümleri ve şarapları ünlü Bozcaada’da şalgam suyu içecek değiliz ya!

Bozcaada, henüz kitle turizmi denilen vebaya yakalanmamış. Kale çevresinde sokaklar pırıl pırıl. 12 Eylül’ün armağanı toplu konutları görmezden gelirsek özgün mimarisini koruyor. En önemlisi tabela kirliliği yok bu kasabada. Her dükkânın adı vişne çürüğü bez tenteler üzerine yazılı. Adanın kırmızı şaraplarının bu rengin seçiminde bir payı var mı diye sorguluyorum bir an. Her yerin kendine özgü renklerinin olması elbette doğal. Ama ben tek renkli bir kente katlanamam. Kent dediğin cıvıl cıvıl rengarenk olmalı. Bu yüzden balkonları, merdiven başları çiçekli evler sıralanan, düzenli aralıklara kesişen sokaklara doğru ilerliyor, özgün bir yerleşimde olmanın tadını çıkarıyorum.

Belleği olmayan kentlerin kimliği de olmaz diyenlerdenim. Ne yazık ki kentlerimizin birçoğunun belleği yok. Çocuklarımıza bırakın bin yıllar öncesini, kırk elli yıl öncesini bile gösterebilecek mekânlar yaratmanın bile ne denli önemli olduğunu kavramış değiliz.

M. Hakan Gürüney, bence çağdaş bir kahraman. Elimde olsa başka Hakan Gürüneyler yetişmesi için tüm yerel yönetimlere kaynak aktarırım.

Hakan Gürüney, Bir bilgisayar mühendisi. Yıllar önce Bozcaada’ya özgü deniz kabukları toplamak için gelmiş burlara. Sonra Bozcaada’nın geçmişiyle ilgili yazılı belgelerden ev araç gereçlerine ne bulduysa toplamış. Zaman zaman müzayedelerden satın almış. Sonunda Bozcaada’nın belleğini yaratmış. Bozcaada Yerel Tarih Araştırma Merkezi adaya ayak basan herkesin kesinlikle ilk uğraması gereken bir yer.

İnsan, kent müzesini gezerken, kuşlar kurtlar bile aynı toprakları ormanları paylaşabiliyor da farklı kökenden, dinden insanlar neden aynı kasabaları, şehirleri paylaşamıyor, anlamak zor, diye düşünmeden edemiyor. Bir gün sonra Bozcaada şarapçılığı konusunda görüşme yaptığım Talay şaraplarının ortaklarından Sebati Talay 1940’larda ada nüfusunun 800’ünün Türk, 1200’ün Rum olduğunu söylüyor. Şimdilerde ise kala kala 20 Rum ailesi yaşıyormuş. Oysa benim en çok sevdiğim kentler, farklı kültürleri hazmedebilmiş ve ortaklaşa yaşamın payandası yapabilmiş kentlerdir.

Süreyya Berfe, sevdiğim, belleğimde birçok şiiri olan şairlerdendir.

“Nemli kumlarda keyifle gezen böcek
Yuvana dön
Donanma geçiyor
Sular yükselecek”

Bir sözcüğün şiire kazandırabileceği boyutları kavramak için ne güzel bir örnektir.

Bu güne dek onunla tanışma fırsatım olmamıştı. Kütüphanemdeki kitaplarından “Hayat ile Şiir”i götürmüştüm. Kitabı görünce eski bir sevgiliyle karşılaşmış gibi sevindi. Akşam salhanede şaraplarımızı yudumlarken kendisinden şiirler dinledik. Dernek bir şiir okuma yarışması düzenleyerek iki öğrenciyi seçmiş. Gençleri dinlerken güzel şiir, güzel okuyanla biraz daha anlam kazanıyor diye düşündüm.

S. Berfe birkaç yıldır Urla İskele’de oturuyormuş. İskele, ünlü şair Yorgo Seferis’in köyü. Beri yanda bugün konut yığınına dönüşen Urla bağlarını, tütün çardaklarını geleceğe anlatan Necati Cumalı var. Türk pop müziğinin gelmiş geçmiş en özgün sesi Tanju Okan da o topraklarda ebedi uykusunu uyuyor.

Urla, bana,

“Bu rengini dağlara,
Soluğunu denizlere dokuyan
Sesini tan yellerine ayarlı bahar,
Bu Asurlu saçların
Bu gülüşü eşkıyalar artığı
Billurlarda durultulmuş yüzün.”

dizelerini yazdıran sevdanın adıdır. Berfe’yi dinlerken doğrusu aklım hep Urla’ya kaçamaklar yaptı.

 

Hamdi Topçuoğlu
egerem@yahoo.com